Boyun-Bel Ağrısı

HEP Mİ FITIK? 

HAYIR!

Doktorlara bel, boyun ya da sırt ağrısı nedeniyle gittiğinizde, ağrı nedeni olarak en az sıklıkta duymanız gereken şeyi en sık şekilde duyarsınız:

“FITIĞINIZ VAR!”

Üzerine bir kitap yazabileceğimiz bir konuyu burada kısaca anlatmaya çalışacağım.

Omurgamız; servikal (boyun), torakal (sırt) ve lomber (bel) olmak üzere, üç ana bölümden oluşur. Toplamda 24 adet omurgamız vardır ve üstteki ( servikal/boyun) ilk iki omur hariç diğerlerinin arasında disk dediğimiz yapılar vardır.

Yukarıda görülen şekilde,bizim manüel tıpta segment adı verdiğimiz yapıyı görüyoruz. Bir segment; iki omur arasında olan bir disk ve iki omurdan oluşuyor. Diskin ortasında koyu mavi görülen bölüm, diskin sıvı/akışkan olan , açık mavi olan bölüm ise, onu çepeçevre saran kıkırdağımsı bir dokudan oluşan,ancak kıkırdaktan daha esnek olan (silikon kıvamında düşünülebilir) bölümdür. Dış çeperde herhangi bir çatlak /hasar oluştuğunda akışkan olan bölümün önündeki set kalkmış olur ve nasıl ki su bulduğu kanaldan dışarı akar, işte bu sıvı da aynı şekilde bulduğu kanaldan akar ve fıtık oluşur.

Fıtık akıp gittiği yönde ve yerde/tarafta (sağ/sol) şayet sinir köküne bası yaparsa (yukarıda sağ bölümdeki sarı liflere olduğu gibi), baskı yaptığı seviyedeki sinir kökünün beslediği alanları kapsayan klinik tablo ortaya çıkar. Baskının şiddeti/fıtığın büyüklüğü de tablonun ağırlığını belirler.

Fıtık esas itibarı ile radyolojik (görüntüleme) bir bulgudur o kadar. Fıtık en sık bel bölgesinde , buradan 20 kez daha az boyun bölgesinde ve çok nadir olarak sırt bölgesinde görülür. Ağrının  var olup, olmamasına bakmaksızın genel populasyonda yapılan MRT (manyetik rezonans tomografi) incelemelerinde, 40 yaşın üstündeki her 10 insandan 8 inin görüntülerinde fıtık  (bel) olduğu yapılan araştırmalarda gösterilmiştir. Yine yapılan araştırmalar bel ağrısı olup MRT sinde fıtık görülen hastaların  yüzde 94 ünün ağrı nedeninin  filmde görülen fıtıktan kaynaklanmadığını göstermiştir. Fıtıktan kaynaklanan şikayeti olan hastaların da yalnızca yüzde 4 ünün ameliyat edilecek durumda olduğu , diğerlerinin ise konservatif, yani ameliyatsız yöntemlerle tedavi edilebildikleri rapor edilmiştir. Maalesef ülkemizde özellikle de boyun bölgesi için bilimsel verilerin çok üzerindeki oranlarda hastalara “boyun fıtığı” teşhisi konmaktadır.

Almanya’da her yıl 35 milyon kişinin ( Almanya nüfusu 83 milyon) yılda en az bir kez “bel ağrısı” nedeniyle doktora başvurduğu belirlenmiştir. Kaba bir hesapla yüzde 80 ininin filminde fıtık görüldüğünü varsayalım. Bunların hepsinin ağrısının fıtıktan kaynaklandığı fikrinden hareketle, yılda 28 milyon kişinin ameliyat olması gerekirdi. Ancak durum böyle değil.Böyle olsa idi şayet, yolda gezen 3 insan birinin belinde ameliyat izi görmemiz gerekirdi.

Ancak pratikte gözlemlediğimiz kadarıyla hem hastalarımızın, hem de çoğu hekim arkadaşlarımızın düşünce alışkanlıkları onları hala, kendi öyküleri ve manüel (elle) yapılan muayeneden ziyade, MRT bulgularının daha değerli olduğu fikrini doğru bulduruyor. Oysa hastanın öyküsü ve manüel muayene ağrının nereden kaynaklanabileceği hakkında, MTR görüntüsünden çok daha değerlidir. Bu ikisinin verdiği ipuçları bizi gerektiğinde (!) MRT ye yönlendirmelidir, ki bu aslında düşünüldüğünden ve şu an bakıldığında uygulanıldığından çok daha az vakada gerekli görülmelidir.

Özetle; görüntüleme yöntemlerinde görülme sıklığı çok yüksek olan bulgunun (ya da radyolojik tanının- nezle, grip gibi) esas itibarı ile  klinik olarak ne kadar düşük oranda ağrıya neden olduğunu anlamış oluyoruz.

Manüel tanı ve tedavi yöntemleri, karmaşık olmasına karşın hareket sisteminin (kas-iskelet sistemi) non-operatif yani konservatif/ameliyatsız tanısı ve tedavisi için, bize doğru teşhis ve tedavi için en iyi yolu gösteren bir daldır. Bu yöntemler  yüzde 80 ler 90 lar civarındaki oranlarda ağrı nedenini ortaya koymamızı sağlar.

Ağrıların teşhis yöntemleri ile ilgili bölümünü böylece özetlerken, tedavi ile ilgili bölümünde sıkça karşılaşılan yanlışlara kısaca değinmeye çalışalım. Genel anlamda tedavinin başarısının kişiye özel yapılacak olan tedavi planı ile yakalanacağını biliyor ve uyguluyor olduğumuz için burada bunlara değinmeyeceğim. Özetle her hasta kendi özelinde ayrı ayrı değerlendirilip tedavi; o kişinin kaldırabileceği ya da uygulayabileceği şekilde tasarlanmalıdır.

Şayet fıtığın tamamen ortadan kaldırılması kastediliyorsa, ameliyatsız fıtık tedavi edilmez! Fıtık bazı durumlarda dışarıya aktığı kanaldan, geriye doğru akarak (benzetmedir) kendiliğinden ortadan kalkar. Temel olarak  fıtıktan kaynaklandığına inandığımız az sayıdaki bel ağrısı vakasını 8-10 hafta izleyip konservatif tedavisini yapmamız gerekir. Fıtıktan kaynaklanan nörolojik bir bulgu  (felç ve/veya belli bölgede duyu kaybı) olduğunda cerrahi müdahale kaçınılmaz oluyor. Dolayısıyla filmdeki fıtığa rağmen fıtıktan kaynaklanmayan  bel ağrıları çok yüksek oranlarda var olduğu için temel olarak tedavi konservatiftir. Fıtıksa bu durumlarda yalnızca radyolojik bir bulgudur! Bu ağrılar tedavi doğru yapıldığında ve kişinin katılımı da olduğunda başarılı olacaktır. Yani tedavi eden fıtığı değil, diğer nedenlerden olan ağrıyı ortadan kaldırmış olur ve ‘’ben fıtığı ameliyatsız tedavi ediyorum’’ demesi bilimsel ve mantıksal açıdan doğru değildir. Çünkü, çok derinde var olan mekanik/fiziki bir baskıyı ona direkt müdahale etmeden ya da nadiren onun yine kendisi mekanik olarak oradan ayrılmadan ortadan kaldırılması/kalkması mümkün değildir.

Manüel terapistler ağrısını sadece omurlarda (kemik yapı) ya da diskte (fıtıklaşan yapı) aramazlar. Öyle de olmamalıdır. Hareket ettirilen bölge bir fonksiyonu yerine getirmelidir. Dolayısıyla o bölgede bulunan tüm yapıların birbirlerinin fonksiyonlarını tamamlayıcı şekilde görevlerini yapmaları gerekir. Yani asıl olan fonksiyondur. Fonksiyonun en önemli öğeleri kaslar , bağlar (kirişler) ve eklemlerdir.

Yukarıdaki ögeler birbirleriyle bir denge içinde çalıştıkları takdirde sorun olmaz. Ancak büyük çoğunlukla, fonksiyonun temel ögeleri olan kasların kendi içlerindeki ve aynı zamanda  aynı ve / veya zıt fonksiyonu gördükleri kas grupları ile ilişkilerindeki dengesizlik  ( muscle disbalance-bkz. “Kas dengesizliği” makalem) ağrıya neden olur. En önemli nedenleri stres ve yanlış yaşam tarzıdır. Dolayısıyla ağrıya yönelik ilaç tedavisi , sadece sonucu ortadan bir süre için kaldırır. Nedeni ortadan kaldırmaz. Elbette ilk zamanlarda ağrı ilaçları da verilmelidir. Ancak bu mümkünse alışkanlık haline getirilmemelidir. Zira ilaç tedavisi yalnızca ağrıya yardım ettiği için, “neden”i maskeler ve ona ulaşmamıza, bağlamındada doğru tedaviye ve sizin uzun soluklu iyileşmenize mani olur. Hareket sisteminin en önemli tedavisi, adından da anlaşılacağı üzere “harekettir”. Hareket sistemini (kas/iskelet sistemi) hareketsiz tedavi etmemiz gereken durumlar sınırlıdır. Kırık, çıkık, ameliyat sonrası, bazı iltihabi durumlar ve tümör tedavilerinin ilk dönemlerinde böyle olmalıdır. Bu durumlarda ilk müdahale dönemi sona erdikten sonra, yapılacak olan yine hareketli tedavidir.

Diskler (fıtıklaşan yapılar) en fazla hareketle sağlıklı kalırlar, çünkü gereksinimi olan sıvıyı (sıvı alışverişi) hareket edildiğinde içlerine alırlar.

 

Leave a comment



logo

Dr.Yusuf EMANETOĞLU | Copyright 2018©